12 Aralık 2016 Pazartesi

Semt Pazarı mı, Market mi?

Bu akşam yaratıcı drama liderliği eğitimi dersinde yaratıcı drama ile bir pazar yerini canlandırdık. Hem pazarcı hem de müşteri olduk. O kadar keyif aldım ki anlatamam. İlk başta pazarcıyı canlandırmaktan biraz çekindim açıkçası. Çünkü sesimin zayıf çıktığını düşünüyorum bazen, nasıl bağıracağımı bilemedim. Sonra satıcının bağırmadan da gayet iyi iş yaptığı bir iki tezgah geldi aklıma, mesela zeytin ve zeytinyağı tezgahları gibi. Ben de hemen zeytinci oldum. Oldukça keyifliydi. Yaratıcı dramaya bayılıyorum. Bununla ilgili yolculuğumu başka yazılarda yazmayı planlıyorum.

Bankada çalışırken İstanbul'un Avrupa yakasında çalışıp Anadolu yakasında oturduğum için haftaiçi kurulan pazarlar ben servisten inene kadar toplanmış olurlardı hep. Bu nedenle hep market alışverişi yaptım ben. Sonra büyük marketler internet üzerinden sipariş almaya başladılar. Benim gibi vakti olmayan bir insan için büyük nimetti bu. (Gerçi şimdi çalışmıyorum ama ara sıra internetten market siparişi veriyorum yine de.)

Markete gidip sebze, meyve, et, bebek bezi, bakliyat, temizlik malzemesi vb. akla gelebilecek tüm malzemeleri atıverirdim sepete. Güya kendimce ekonomik kararlar alıp herşeyin uygununu seçmeye çalışırdım ama her seferinde çok büyük meblağlar öderdim.

İşten ayrılmadan kısa süre önce semt pazarımız pazar günü kurulmaya başladı veee sokağımın başına taşındı. Buna rağmen sadece bir iki kez gidebildim. Pazar günleri sendromum tutuyordu zaten. Hem her halükarda markete gitmeyecek miydim? Bir de pazara zaman ayırmamın anlamı yoktu benim için. İki parça yeşilliği marketten alıverirdim işte. Zaten cebimde nakit de yoksa kalkıp kim ATM'ye gidip para çekecekti yani?

İşten ayrıldıktan sonra tabi ki ilk iş şu bizim pazarı iyice bir keşfedeyim dedim. Bir vesile edinmiş olduğum pazar arabamı aldım elime. Yıllar yıllar önce pazar canavarı bir arkadaşımın öğrettiği gibi ön ceplerime, yan ceplerime 10lukları, 20likleri koydum. Yanıma çok fazla para almamaya özen gösterdim çıktım pazara. İlk deneyimlerimde bile tüm acemiliğime rağmen pazardan memnun ayrıldım. Hele bir gün televizyonda sağlıkçıların katıldığı bir tartışma programında iki akademisyen marketten alışveriş yapmadıklarını, tüm gereksinimlerini semt pazarından ya da internet üzerinden satış yapan küçük üreticilerden karşıladıklarını söyleyince kim tutabilirdi ki beni artık.

Pazarda marketteki gibi tek bir seçenek yok ki elinizde. Vaktiniz varsa gezer, en güzel ve en ucuz ıspanağı bulur alırsınız. Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama bazı semtlere göre görece daha pahalı olduğu söylenen bizim pazarda bile öyle ekonomik alışverişler yaptım ki anlatamam.

Pazardan genelde nakit alışveriş yapıyor olmanın da bir çok avantajı var. İpin ucunu kaçırmamış oluyorsunuz. Cebinizde kalan bozukluklarla tam pazardan çıkarken hatırlayıp limon, maydonoz gibi şeyleri alabiliyorsunuz. 50 kuruşa az mı maydonoz aldım ben? 1 liraya 1 kilo havuç, turp? O kadar da güzeller ki. Hepsi taptaze.

Yazımdan da anlaşılacağı üzere ben bir semt pazarı müdavimiyim artık. Tabi ki marketlerden de alışveriş yapıyorum ama sebze, meyve, hatta turşu için kavanoz (pazara gitmeye başlayınca kalan malzemelerle turşu kurmayı da öğrendim de ben) çocuklara pijama, kızıma toka, onu mutlu edecek ıvır zıvır süslü püslü şeyler, oğluma büyüteç, bileklik, aklınıza ne gelirse alıyorum. Toka deyince aklıma geldi. Kızım çok küçüktü ve çıtçıtlı tel toka gibi basit bir şey lazım olmuştu bir fotoğraf çekimi için. AVM'deydim ve bir mağazada tek bir tel toka için 5 lira istediklerini gayet net hatırlıyorum. Halbuki pazarda belki 10 tane tel tokaya 1 lira veriyorum. Elbette kalitesiz ürünler satan tezgahlar da var. Fakat bunları çok kısa sürede keşfedip hayatınızdan çıkarıyorsunuz zaten. Kış geldi, kar yağdı yağacak. Bu haftasonu pazarda ne çılgın bereler, atkılar gördüm bir bilseniz. Hadi siz de ilk fırsatta semtinize yakın bir pazara uğrayın ve tadını çıkarın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder