8 Ağustos 2019 Perşembe

Deniz Türüç






deniz türüç ile ilgili görsel sonucu
Deniz Türüç şu an Fenerbahçenin sağ kanat oyuncularından biri. Kendisi 2 milyon euro karşılığında Kayserispordan geldi.



Bilgiler:

Mevki:Sağ Kanat

Yaş:26

Takım:Fenerbahçe

Geldiği Takım:Kayserispor

22 Ocak 2017 Pazar

Parfümün Dansı - Tom Robbins

Uzun zaman önce elime aldığım, başlayıp başlayıp bıraktığım, sonra bir yerinden beni yakalayan, yakalandığım için de okumaya devam ettiğim bir kitap Parfümün Dansı. İtiraf ediyorum kitabı ara vere vere okudum. Yeteri kadar konsantre olamadım. Ama bu sadece benim suçum değil. Kitap farklı yerlerde yaşayan farklı kişileri anlatan bölümlerden oluşuyor başlarda. Bu kişilerin buluşmaları ya da aralarındaki bağlantı kitabın ortalarına kadar kurulamıyor. Bu nedenle açıkçası zaman zaman çok koptum kitaptan. Kim kimdi, kimin başına neler gelmişti gibi sorularıma yanıt bulabilmek için geriye gitme ihtiyacı duydum bir çok kez. Yine de bırakmadım ve okumaya devam ettim. Çünkü iddiası vardı yazarın. Etkileyici söylemleri vardı ve ilgimi çekti. Fakat konu ilerledikçe kitapta çılgınlar gibi savunulan bu iddialar anlamsız geldi bana. Ne gerçek hayat için ne de hikaye için mantıklı gelmedi sunulan savlar. Bunların üzerine kitabın bitişi de ayrıca hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Fakat konu ilgimi çekmemiş olsa bile yazarın oldukça güçlü bir dili olduğunu ve sağlam bir bilgi birikimiyle, dolu dolu yazdığını belirtmeden geçemem.

8 Ocak 2017 Pazar

Enigma - The Imitation Game

Dönem filmlerine bayılıyorum. Genelde Netflix ya da Digiturk'te karşıma bir dönem filmi çıktığğında önce önyargısız olarak ve herhangi bir yerden film,n yorumlarına bakmadan izlemeye başlıyorum. İlk 10 dakikada film kalitesini belli ediyor zaten. Enigma da kalitesini hemen belli eden filmlerden işte. Öncelikle karşınızda mükemmel bir oyunculuk görüyorsunuz. Benedict Cumberbatch. Üstün zekalı, insanlarla iletişi sorunlu bir dahi bu kadar mı iyi oynanır. Bazen beyni yanıyor gibi hissettiriyor, o kadar iyi rol yapmış ki. İletişim sorununu yansıttığı kesimlerde hiç bir abartı olmadığını görüyorsunuz. Çevrenizde böyle birileri varsa aynı onlar gibi. Ne eksik ne de fazla.

Film gerçek bir hikayeye dayanıyor. Andrew Hodges'in Alan Turing: The Enigma kitabından yola çıkılmış. Kitabı okumamıştım. Hatta böyle bir olay olduğunu bile bilmiyordum. Bu hafif sorunlu dahinin aslında hepimizin hayatını değiştirmiş. İzlememiş olanları üzmemek için konuyu fazla ayrıntılı anlatmak istemiyorum ama diğer film yorumlarıma göre biraz daha fazla şey yazmak istiyorum bu filmle ilgili. Öncelikle senaryo çok güzel. Görüntülere bayıldım. Dönemin şartları çok güzel yansıtılmış. Örneğin İkinci Dünya Savaşı yıllarında İngiltere'de toplumun gözünde kadının yerinin bu kadar kötü durumda olduğunu görebiliyorsunuz.

Almanların İngiltere'ye yönelik saldırıları karşısında çaresiz kalan İngiliz ordusu çareyi Alman ordusunun şifreli mesajlarını çözmek için Almanca bilen matemetikçilerden kurulu bir ekip kurmakta bulur. Oysaki uzun çabaların sonunda şifrelerin nasıl kırılabileceğini bulacak olan dahi profesörümüz 2-3 kelimeden fazla Almanca bilmemektedir. Çevresiindeki sradan insanlardan farklı düşünen ve yaptığı işe odaklanan Alan Turing, dikkatini dağıtan herkesi etrafından püskürtmeye çalışır. Aslında bunu yaparken çok masumdur. Tek yapmak istediği görevini başarıyla tamamlamak ve ayak bağı olan insanlardan uzaklaşmaktır. Ama ne yaptığını bir türlü anlamayan ekip arkadaşları ve üstleri onu sürekli suçlarlar, dışlarlar. Komutanı defalarca kendisini göevden almaya çalışır. Alan çareyi Churchill'e mektup yazmakta bulur. Mektup sonunda Churchil'den hem çalışmaları için bütçeyi kapar hem de ekip lideri olur. Bu durum kendisinden hiç hoşlanmayan komutanını sürekli onun açıklarını aramak için fırsat kollamaya yöneltir. Bu noktada şaşırıp kalıyor insan. Yıllarca uğraşmanıza ve ülkenin en başarılı bilim adamlarıyla her yöntemi denemenize rağmen kırmaya başaramadığınız bir şifreli mesajlaşma yöntemini kırabileceğini iddia eden, kendine güvenen bir adam var karşınızda. Tamam biraz sorunlu ve ukala ama akademik başarısı ortada. Yıllardır her gün yüzlerce insanın öldüğü bir savaş devam ederken bu komutan egosuna yenik düşüyor ve genç profesöre ayak bağı olmak için elinden geleni yapıyor. Bir an bile olsun ülke menfaatlerini düşünerek ya haklıysa demiyor ve şans vermek istemiyor. Aslında tarihin korkunç gerçekleri bunlar.


Ekip lideri olan Alan, işe ekibi yenilemekle başlar ve ekibine çok zeki bir genç kızı da dahil eder. Genç kız da Alan gibi dışlanan bir karakterdir. Ama onun dışlanma sebebi farklıdır. Kadın olduğu için toplum onun zeki olabileceğini, fark yaratan işler yapabileceğini düşünmek istemez. Genç kız sürekli kendini ispatlamak durumundadır.

Fakat Alan için bu geçerli değildir. Alan genç kızı anlar ve ona destek olmak olur. Zaten ekip için bulabildiği en uygun aday da odur. Zamanla Alan'ın diğer ekip arkadaşlarıyla da arası düzelir, onu olduğu gibi kabullenirler ve başarıya giden yola adım atmış olurlar.

Bu dahi ekip ülkeleri için belki de dünya tarihini etkileyen çok önemli işlere imza atar. Fakat gizli görev olduğu için savaş bittikten sonra kimse onların kim olduklarını ve o yıllarda neler yaptıklarını bilmez.

Konu bununla da sınırlı değil. Alan Turing bir dahidir. Ordudaki çalışmasından önce de üniversitede önemli çalışmalar yapmıştır, sonrasında da... Bu çalışmalar bugün insanlığa çağ atlatan buluşun ilk adımlarıdır. Dayanamayıp yazıyorum. Alan bilgisayarın fikir babasıdır. Hiç bir başarı cezasız kalmaz derler, Alan da bundan payını alır ve film maalesef hazin bir şekilde sona erer. Yıllar yıllar sonra İngiltere savaş sırasında kurulan bu ekibi ve başarılarını duyurur ve kraliçe tarafından ""affedilerek" başarıları onurlandırılır.

IMDB puanı:8.1
Başrol oyuncuları: Benedict Cumberbatch, Keira Knightley, Matthew Goode

İyi seyirler




İçerideki Adam - Inside Man

Netflix'i keşfettikten sonra bir de kar yağıp bizi evden dışarı çıkamaz hale getirince açıkçası ben de filme, diziye doydum. Bir kaç dizi ve film izledim. Hala aklımda olan bir sürü film var. Vakit buldukça izlemeye devam etmeyi düşünüyorum.

Bugün başrolünde Denzel Washington, Clive Owen ve Judie Foster'ın oynadıkları ve bir banka soygununu konu alan Inside Man - İçerideki Adam'ı izledim. Yapım yılı 2006 olan filmin IMDB puanı 7,6. İçerideki Adam bence bu puanı hak etmiş. Genel atmosfer klişe dolu gibi görünebilir ilk bakışta; Amerikan polisi, banka soygunu, rehineleri kurtarma mücadelesi gibi. Ama film bunlardan bariz farklı ve bu farkı yaratan ve filmi iyi yapan şey ise sağlam senaryosu. Klasik banka soygunu filmlerinden farklı bir amacı var soyguncuların. Rehineleri salıverme yöntemleri de farklı. Merakla bekliyorsunuz neler olacağını. Biraz hikaye içinde hikaye var diyebiliriz.

Peki acaba soyguncular bankadan kaçabiliyorlar mı? Kaç tanesi kurtuluyor? Nasıl kaçıyorlar? Polis söz verdiği uçağı gönderiyor mu? Tabi ki bunlarla ilgili detay vermek istemiyorum. Çünkü herkesin sonunu merak ederek ve keyif alarak bu filmi izlemesini isterim.

Film ayrıca İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki bir hikayeye dayanıyor. Savaşı fırsat olarak görüp komşularını, arkadaşlarını ve aynıı kökenden geldiği insanları ihbar eden ve onların canları pahasına zengin olup saygınlık kazanan bir kesimin olduğuna işaret ediyor.

İçerideki Adam filminde oyunculukların hepsinin iyi olduklarını söyleyebilirim. Ama en iyisi kimdi derseniz beni çarpan, aklımda kalan, işte bu diyebileceğim, fark yaratan bir oyunculuk olduğunu söylemem mümkün değil.

Keyifli seyirler dilerim.

16 Aralık 2016 Cuma

Küçük Prens - Antoine De Saint-Exupery

Her çocuğun okuması gereken bir kitap Küçük Prens. Ama yetişkinlerin defalarca okuması daha elzem bence. Kitabın ilk sayfalarında küçük bir çocuk olan Prens'in ettiği laflar yetişkin okuyuculara saçma gelebilir. Muhtemelen gülümser ve çocuk işte, der okuyucu, hayal dünyasında yaşıyor. Fakat sayfaları çevirdikçe düşünmeye başlar. Yahu basbayağı haklıdır bu çocuk. Gittiği her bir gezegende gördüğü tuhaf, abartılı tipler günlük hayatta vardırlar aslında. Yetişkinlerin bu hengamesine bir türlü anlam veremez Küçük Prens. Yetişkinler ise yaptıklarının doğru ve mantıklı olduğundan emindirler. Küçük Prensi hiç mi hiç ciddiye almazlar. Halbuki hepsi saçma sapan şeyleri hayatlarının ana gayesi haline getirmiş sıkıntılı insanlardır. Keşke bir an durup bir düşünseler. Ama şimdi düşündükleri yolla değil. Saf bir çocuk gibi akıl yürütseler...

- Nasıl sahip olunuyor yıldızlara?

- Kimin ki yıldızlar? diye soruyla karşılık verdi işadamı.

- Bilmem ki. Hiç kimsenin.

- O halde yıldızlar benimdir çünkü ilk benim aklıma geldi.

- Oluyor mu öyle?

- Olmaz olur mu! Tut ki sahipsiz bir elmas buldun, elmas artık senindir. Tut ki sahipsiz bir ada keşfettin, ada artık senindir. Tut ki bir fikir ilk senin aklına geldi, gidip patentini alırsın, fikir artık senindir. Madem benden önce kimsenin aklına yıldızlara sahip olmak gelmemiş, o  halde yıldızlar benimdir.

- Haklısın, dedi Küçük Prens, "Ne yapıyorsun peki sahip olduğun yıldızlarla?"

- Yönetiyorum yıldızları. Oturup kaç tanelermiş sayıyorum, bitince oturup tekrar sayıyorum. Herkesin yapacağı iş değil. Ama ben ciddi adamım!

Küçük Prens'in aklına yapmamıştı bu iş.

Benim bir atkım olsa, dolarım boynuma, gezer dolaşırım onunla. Bir çiçeğim olsa takarım yakama, istediğim yere götürürüm. Ama sen yıldızları koparamazsın ki gökten!

- Ne olmuş ben de bankaya yatırırım.

- O ne demek?

- Önce bir kağıda kaç tane yıldıza sahip olduğumu yazarım, sonra kağıdı çekmeceye koyarım, çekmeceyi de kilitledim mi tamamdır.

- Bu kadarcık mı?

- Daha ne olsun!

İşte böyle Küçük Prens'in seyahat noktalarından birinde yaşadıkları... Ne dersiniz, şaşırmakta haklı değil mi?

13 Aralık 2016 Salı

Çıtır Çıtır Felsefe - Brigitte Labbe

Çocuklarımızın okulda arkadaşlarında görüp bir kaç sayfa okuyup müptelası olduğu, okumaya yüz çeviren çocukların bile elinden düşürmediği Çıtır Çıtır Felsefe dizisinden söz etmek isterim. Oğlum maalesef yeteri kadar okumuyor. Ya da bana öyle geliyor, bilmiyorum. Öğretmenimiz çocukların okumayı sevmeleri için ilk etapta sevdiği kitap türünü bulmamızı önerdi. Sırf okuma alışkanlığı kazansın diye oğluma 2 tane Saftirik aldım. Bu konudaki genel yorumları bilmiyorum ama ben Saftirik'leri okumasını istemiyorum çocuğumun. İşte tam bu sırada imdadıma Fransız yazar Brigitte Labbé'nin Çıtır Çıtır Felsefe serisi yetişti. Önce "İyi ve Kötü" ile "Adalet ve Haksızlık" kitaplarını aldım. Açıkçası oldukça da uygun fiyatlı kitaplar. Ben kitaplarımı internet üzerinden almayı tercih ediyorum. Çünkü ciddi anlamda fiyat farkı olabiliyor. Hem belirli bir tutarın üzerine çıkıldığında genelde kargo ücreti de ödenmiyor. Ben İdefix'ten tanesini 6,5 TL'ye aldım.

Blogcu Anne Elif Doğan'ın yazarla yaptığı röportajdan okuduğuma göre serinin Fransa'da 44 kitabı varmış. Türkiye'de ise 29 kitaba ulaşılmış.

Oğlum bu iki kitabı hemen yalayıp yutunca serinin beş kitabını daha aldırdı bana. Şimdi onları okuyor. Ben de onunla birlikte okuyorum. Konular hep günlük olaylardan yola çıkıyor. Durup düşündüğünüzde çocukken bunların bazılarını yaşadığınızı ve çocuk halinizle ne yapacağınızı bilemediğinizi düşünüyorsunuz.

12 Aralık 2016 Pazartesi

İdefix'ten Oğlumun Kitapları Geldiiii:)

Oğlumun Çıtır Çıtır Felsefe kitapları geldi bugün. Daha önce iki tane Çıtır Çıtır Felsefe okumuştu. Bugün gelenleri iple çekiyordu. İtiraf etmem gerekirse öğretmenimizin ve sınıf annelerimizin tavsiyeleriyle aldım bu kitapları. Henüz okuma fırsatı bulamadım. İlk fırsatta okuyup burada paylaşmak istiyorum. Bir de tabi ki Şeker Portakalı geldi. Küçükken okuduğumda bayılmıştım bu kitaba. Önce ismine, sonra içeriğine..

İdefix siparişlerim


Okumam gereken çok sayıda kitap bekliyor beni kitaplığımda. Bu yüzden kendime kitap almamayı çok zor da olsa tam başarıyorum derken aaa bir de baktım ki  Turgay Girgin'in okul öncesi ve birinci sınıflar için hazırladığı "İlköğretim'de Drama" kitabını almışım. Yazarın diğer yaş grupları ile ilgili de yayınları bulunuyor. Kitabı biraz inceledim. Okumak için sabırsızlanıyorum. Sanırım farklı yaratıcı drama oyunlarını öğrenebilmem ve bu alanda kendimi geliştirebilmem için başucu kitaplarımdan olacak.

Detaylar çok yakında...